6 Eylül 2017 Çarşamba

Robinson Crusoe - Daniel Defoe

2014'te yaptığımız "Çocukluğumuzun Kitapları" serisine bir ekleme olsun diye okuduk Robinson Crusoe'yu. Çocukken okuduğumuz kısaltılmış versiyondaki heyecan ve keyif yetmemiş olmalı ki, daha fazlasının taahhüdünü arar gibi gittik en kapsamlı ve derli toplu edisyonu araştırdık, bulduk, aldık.

Gerçekten de Yapı Kredi Yayınları'nın (YKY) Robinson Crusoe baskısı bizi bu konuda yanıltmadı. Yalnız Robinson Crusoe'nun orijinal macerası iki kitaptan oluşuyormuş ve bu iki kitabın YKY'de tek cilt halinde olması nedeniyle kitap biraz kalın. Hatta yazarın Robinson'un ağzından Tanrı, din, felsefe gibi konularda görüşlerini anlattığı üçüncü bir kitap daha varmış ama o Türkçe'ye çevrilmemiş.

Açıkçası biz ilk kitabı okuduk ve bize yetti, ikinci kitaba geçmedik, büyük ihtimalle de hiç geçmeyiz :) İlk kitap Robinson Crusoe'nun hepimizin bildiği adaya düşme, adada barınma ve adadan kurtulma macerasını anlatıyor zaten. İkinci kitap adadan kurtulduktan sonrasıymış. Sonrasıyla pek ilgilenmedik desem yalan olmaz. Çünkü kitabın bütününde, biraz önce bahsettiğim çocukluk okumamızda duyduğumuz heyecandan daha ötesi yokmuş, aslında hepsi oymuş.


Kitaptaki anlatım Robinson'un dilinden ve günce şeklinde. Öyle ki bazı yerlerde günlerce "Bugün yine aynı işlerle uğraştım.", "Bugün yine aynı işlerle uğraştım.", "Bugün yine aynı işlerle uğraştım." şeklinde aynı cümlenin defalarca not düşüldüğüne tanık olabiliyorsunuz. Sonra sevgili Robinson yazacak mürekkebinin çok azaldığı (Neden acaba? On bin kere "Bugün yine aynı işlerle uğraştım." yazdığın için olabilir mi?!) gerekçesiyle günleri ayları atlayarak yazıyor, hatta bir yerde bir bakıyorsunuz aradan yıllar geçiyor :)

Genel olarak Robinson'un yeme ve barınma derdine, günlük yaşamına, kendine adada kurduğu hayatın maddi detaylarına (hasatta kaç kilo buğday kaldırdığı gibi sorunsallar örneğin) odaklı bir akış görüyoruz. Arada bir, tek başına kalmış her insandan beklenebileceği üzere, Tanrı'ya ve dine yönelik duygu ve düşünce sellerine kapılıyor. Neden başına bunların geldiğine dair sorgu ve isyanlarının yanında kendi de farkında ki aslında oldukça şanslı bir kul kendisi, zira özellikle yeme ve barınma konularında neredeyse her durumda dört ayak üstüne düşüyor.

Dört ayak üstüne düştüğü bir diğer konu da kitabın ikinci karakteri, hatta belki de nâmı Robinson'dan bile öteye geçmiş olan Cuma. Nasıl birbirlerini buldukları ve sonrasında birlikte kurdukları dünya kitapta mevcut olmakla beraber, Robinson ve Cuma'nın dostluğuna ve yoldaşlığına ilişkin olarak beklediğim kadar derinlik ve incelik bulamadığımı belirtmek durumundayım.

Kitabın, "çocuk klasikleri" kategorisinde kendine yer edinmiş bir kitap için bir miktar yüzeysel kaldığını düşünüyoruz. Elbette yetişkin olduğumuzun farkındayız (bazılarımız inkar etse de!) :) Ama yazının başında da belirttiğim gibi, çocukluk belleğimizde iz bırakmış bir kitabın kısaltılmış versiyonu bu etkiyi yaptıysa orijinalinde daha fazlası, daha güzeli vardır diye beklentiye girdiğimiz için hayalkırıklığına uğradık biraz. Bunun yanında kitabın 1700lü yıllarda yazılmış olduğu gerçeğini de göz ardı etmememiz gerektiğinin farkındayız ve saygıda kusur etmek niyetinde değiliz. Sadece "Üzdün be Robinson" demek istiyoruz :)

Fakat siz yine de çocuklarınıza, yeğenlerinize okutmamazlık etmeyin Robinson'un macerasını, hayal güçlerine katkısı kesinlikle olacaktır. Ama siz kendiniz çok da şey yapmayın, çocukken okuduğunuz size yeter :)

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley

Fiziken bir araya gelmeyi evlere şenlik şekilde yine başaramayan Bize Özel Kitap Kulübü üyeleri olarak yine birikmiş birtakım okumalar ile karşınızdayız. İşler planladığımız gibi gitseydi, yani aslında yaptığımız plana ben elimde olmayan sebeplerle balta vurmasaydım, şu an Moda Çay Bahçesi'nde bir yaz kahvaltısı ile taçlandırılmış muhteşem bir buluşmanın notlarını aktarıyor olacaktım. Sağlık olsun diyelim, nihayetinde gönüllerimiz bir... Ve bir dahakine mutlaka! :)

Okuyacağımız kitaplara karar verme yöntemlerimizden en çok kullandığımız şu ki; birimizin merakını uyandıran bir kitabı diğerlerimiz de cazip bulursa o kitabı birlikte okuyoruz ve bu bizi çoğunlukla farklı türlerde kitaplara götürüyor. Bu sefer de bir distopya okumuş olduk bu sayede: Aldous Huxley'in 1932'de yazdığı, bu türün akla ilk gelen eserlerinden, kendisini aynı yolda takip edenlere ilham kaynağı olan Cesur Yeni Dünya.

1932'de yazılmış bir kitaptan bahsettiğimizi bir kez daha vurgulayarak giriş yapmak istiyorum ayrıntılara. "Ford'dan sonra 632 yılı"ndayız (Henry Ford'un yaşadığı dönemden 632 yıl sonrasında, yani 26. yüzyıldayız), lokasyon olarak ise Londra'dayız. Haliyle bilim kurgu diyebileceğimiz bir tasvirle aktarılan bir ortamdayız. İnsanların "şartlandırma" denilen bir sistemle laboratuvarda belli bir sınıfın özelliklerine sahip olacak şekilde üretildiği; aile, sanat, ahlak gibi kavramların sapıklık olarak lanse edildiği; sürekli tüketimin ve popüler kültürün yüceltildiği bir dünyadayız. Sürprizbozan vermemek için burada anlatmayacağım birtakım sebeplerle bu dünyanın dışında kalmış bir "vahşi" sonradan bu dünyaya dahil olur; her şey başlangıçta her iki taraf için çok caziptir fakat bir yerden sonra işler değişir. Hem de nasıl değişir.

1932 yılında yazılmış bir romanın böylesi bir öngörüye sahip olması gerçekten hayret ve heyecan verici. Benzer bir yorumu George Orwell'in 1984'ü için de yapmak mümkün, zaten bloglara ve kitap yorumlarına baktığınızda ikisini de okumuş olanların karşılaştırma yapmaktan kendilerini alamadıklarını görebilirsiniz. Aralarındaki en temel fark, kehanette bulunulan kötü ütopik dünyanın nasıl oluştuğu/elde edildiği. 1984 kontroller, baskılar ve yasaklar üzerinden kurulan bir dünyayı resmederken; Cesur Yeni Dünya şartlandırma, popülarizme teşvik, tüketim serbestisi, uyuşturma vb ile avuçta tutulan bir toplumu tasvirlemektedir. Fakat acı olan şudur ki her iki eserin kehanetleri belli oranda ve çerçevede bugünümüze dahildir.

Bize Özel Kitap Kulübü olarak biz Cesur Yeni Dünya'yı çok sevdik; kitaba ortak puanımız 9.25. Bu kitapla ilgili tek eleştirimiz; eldeki malzeme ile çok daha dallı budaklı ve zengin bir kurgunun rahatlıkla oluşturulabileceği yönünde. Ama tabi bu eleştiri için 85 yıl kadar geç kalmış olabiliriz :) Distopya okumayı düşünüyorsanız bu kitap, George Orwell'in 1984'ü ile birlikte kesin tavsiyemizdir.